Bilgi felsefesi
Bilim felsefesi
Varlık felsefesi
Ahlak felsefesi
Varlık felsefesi
Antikçağ Yunan felsefesinin ilk sorunları, ilk madde nedir?, evren nasıl oluşmuştur.
Bu varlık felsefesinin alanıdır, aynı zamanda da felsefenin başlangıcıdır.
Heraklitos(M,Ö 540-480) evreni akan bir süreç olarak değerlendirir. İlk madde de sudur der. Her şey sudan oluşmuştur ve akar sonucuna varır.”Her şey su gibi akmakta benim buna aklım şaşmakta “ deyişi de filozofa aittir.
Peşinden gelen filozoflardan ilk madde için ateş, hava ve benzerlerini söyleyenler olmuştur.
Sonuç olarak kainatın varlığının ilk çıkış ve oluş sebebini araştırmaya varlık felsefesi denir.
Varlık felsefesine mitolojik, dinsel, bilimsel ve felsefi olarak yaklaşılabilir.
VARLIK FELSEFESİNE DİNSEL YAKLAŞIM.
VARLIKLAR NİÇİN VAR?
Bu âlemin yaratılışında iki tür gaye ve hikmet var ki, biri Allaha, diğeri şuurlu varlıklara bakar.
Allah binlerce isim ve sıfat sahibidir. Bunların hepsi de sonsuz derecede güzel ve mükemmeldir. Kâinat yokken, bütün isimler ve sıfatlar birer gizli hazineydiler. Allah, bilinmek istedi, kâinatı yarattı, isimlerini tecelli ettirdi, varlıkları kendine ayna yaptı. Onlarda mukaddes şuurunu, ulvî güzelliklerini eşsiz ünvanlarını seyretti. O nezih müşahededen, insanlarınkine asla benzemiyen bir sürur ve memnuniyet duydu.
Sonra harikulâde eserlerini başkalarına da göstermek istedi. Sınırsız cemâl ve kemâlini onların gözüyle de görmeyi diledi. Bu sebeple şuurlu varlıkları yarattı, onlara akıl nimetini verdi. Kâinattaki harika işleri, mükemmel eserleri görerek, üstünde düşünerek yaratıcıyı tanımalarını istedi.
İdrak sahibi kulları içinde insanlara hususî bir önem verdi. Peygamberler ve kitaplar gönderdi. İsteklerini ve emirlerini bildirdi. Rehber tayin ettiği son peygambere “habibim” diye iltifat etti. Şuur sahiplerine, “Beni tanıyınız, nimetlerime şükrediniz,” diye emretti.
Felsefi Kavramlar-Ömer Sevinçgül-zafer yayınları-2001-Sayfa 122
--------------------------
VARLIK FELSEFESİNE MİTOLOJİK YAKLAŞIM.
En eski yazılı mitolojik kaynak olan Sümer kaynaklarınını varlık felsefesine yaklaşımı;
.1- Başlangıçta ilksel deniz vardı;(Tanrıça Nammu) kökeni veya doğuşu konusunda bir şey söylenmemektedir, Sümerler onu her zaman varmış gibi düşünmüş olabilirler.
.2- İlksel deniz gök ile yerin birliğinden oluşan kozmik dağı vûcuda getirdi.
.3- Tanrılar insan biçiminde kişileştirildiğinde, An(Gök) eril, Ki(yer) dişildi. Onların birleşmelerinden hava-tanrısı Enlil doğdu.
.4- Hava-tanrısı Enlil yerden göğü ayırdı ve babası An göğü ele geçirirken, Enlil annesi Ki’yi, yeri, ele geçirdi. Enlil ile annesi Ki’nin birleşmesi- tarihsel devirlerde Ninmah, “yüce kraliçe”; Ninhursag, “(kozmik) dağın kraliçesi”; Nintu, “doğurgan kraliçe” gibi çeşitli adlar verilen tanrıçayla özdeşleştirilmiş olabilir- evrenin düzenlenmesini, insanın yaratılışı ve uygarlığın kuruluşunu başlattı.(sayfa 83)
“Bundan sonra hava-tanrısı Enlil annesi yer-tanrıçası Ki ile birleşir. Bu birleşme ve su-tanrısı Enki’nin büyük yardımı sonucunda yeryüzünde bitkisel ve hayvansal yaşam yaratılır. Öte yandan insan, ilksel deniz, tanrıça Nammu, toprak ana, Ki ile özdeşleştirilebilecek tanrıça Ninmah ve su-tanrısı Enki’nin ortaklaşa çabalarının bir ürünü gibidir. Bu belirli bileşimin içeriği için-ve zamana ait az çok yüzeysel verilerle bunun ardında sağlam bir mantık bulunduğuna, sadece hoş bir fantezi olmadığına inanmak için her türlü neden vardır- bugün elimizde bulunan malzeme ve sınırlı anlayışımızdan bir sonuç çıkarmak güçtür.”(sayfa 141)
Kaynak; Sümer Mitolojisi-Samuel Noah Kramer- Kabalcı Yayınları-eylül 200- Sayfa 83
------------------
VARLIK FELSEFESİNE BİLİMSEL YAKLAŞIM;
Evrenin var oluşu, NASA’nın son açıklamasına göre 17.4 milyar yıl önce büyük patlamayla başladı.
Bundan öncesi konusunda fikir yürütülmüyor, başlangıç olarak büyük patlama(bing beng) alınıyor.
Dünyamızında güneşten kopan bir parça olduğu, 4.5 milyar yaşında olduğu tahmin ediliyor.
İlk tek hücreli canlı metabolizma ise 3.4 milyar yıl öncesine tarihlendiriliyor.
İnsana ait ilk izler için ise 2 milyon yıl öncesi tespiti yapılıyor.
---------------------
VARLIK FELSEFESİNE FELSEFİ YAKLAŞIM;
Felsefe, varlığı(varoluşu) bilmeden somut problemlere yaklaşamaz. Zaten problemler, gerçek ilişkilerin bütününden doğar, bunlarda insanlığın hedeflerine ayarlanacaksa, en ince noktalarına kadar incelenmiş ve anlaşılmış olmalıdırlar. Böylece, tüm teknik, doğa kanunlarının tam manasıyla bilinmesi üzerine kuruludur. Tıp biyoloji üzerine, politika tarih bilimi üzerine, Felsefede de bu değişik değildir, yalnız onun konusu, insanları ve onların dünyasını ve evreni de kapsayacak şekilde çok geniştir. Bu yüzden onda varolanın başlangıcı açıkça ve doğrudan görülemez, yine bu yüzden de varlık bilimi temeline dayanmadan kendi yoluna gidebileceği zannedilir.
Gerçekten, varlık hakkında bazı temel görüşleri olmaksızın, hiçbir felsefe ayakta duramaz. Bu, dünya görüşü, yönü ve çıkış noktasından bağımsız olarak geçerlidir. Varlığın açıklanmadan başlanması, bu meselede var olan görüşleri, olduğu gibi olmayıp, temel kabul etmenin kolaylığında yatar. Bunun, daha sonraları ne ölçüde belirleyici olacağı fark edilemez, hatta tahmin dahi edilemez. Bütün nesneleri, değişen özelliklerin ve ilişkilerin taşıyıcısı olarak anlayan, tabii dünya görüşü bile, varlıkbilimci bir ön yargıdır.
Ontolojide Yeni Yollar- Nıcolaı Hartmann-ilya yayınları-sayfa 9
“1. Varlığın var olup olmadığı problemi,
2. Varlık varsa, bunun ne olduğu problemi
Bu problemler iki karşıt düşünce akımını oluşturmuştur. Bu karşıt
akımlardan ilki hiçcilik (nihilizm), diğeri ise gerçekçilik (realizm) dir.”
Sayın TT’nin değindiği hiççilik ve gerçekçilik akımlarının açılımları şöyle yapılmış.
Varlık “Yoktur” Diyenler
------ Taoculuk
------ Nihilizm(Hiççilik)
Varlık “Vardır” Diyenler(Realizm,Gerçekçilik)
------ Varlık bir “oluş” tur diyenler.
------ Varlık bir “idea” dır diyenler.
------ Varlık bir “madde” dir diyenler.
------ Varlık hem “idea” hem “madde”dir diyenler.
------ Varlık bir “fenomen” dir diyenler.
------------------------
.A)-Varlık “Yoktur” diyenler.
------TAOCULUK;İlkçağda Çin düşünürü Lao Tse Tao’culuk anlayışı ile hiçciliği temsil
etmiştir. Bu felsefeye göre, insan varlığı açıklayamaz. Mutlak varlık
bir ilkedir, biçimi, maddesi yoktur, görünmez, işitilmez, elle tutulmaz
ve belirsizdir. Değişmez, ama, bütün değişmelerin nedenidir, her
şeyin kaynağı ve ereğidir. Buradan anlaşıldığı gibi, Tao varlık değil,
hiçliktir.
------ NİHİLİZM(HİÇÇİLİK); Bilgi kuramı bakımından hiççilik, tüm bilgisel hakikatleri ve değerleri
yok sayar. Bu bakımdan hiçci düşünür Nietzsche'dir.
Ona göre “ hiçcilik bizim bütün yüksek değerlerimizin sona erdiğini
düşünen mantıktır.” Bu kökten inkarcı tavrı ile Nietzsche, kendini
Avrupa’nın ilk ve en yetkin hiçcisi olarak tanımlar.
Varlık "yoktur" diyenler, Sayın TT’nin açıklamaları gibi.
.B)-Varlık “Vardır” diyenler.
------Varlık bir “oluş” tur diyenler. (Oluş Felsefesi-Olguculuk-POZİTİVİZM)
Sayın AsenaKumru’nun açıkladığı gibi oluşum(süreç) halinde olması, oluşumların ortaya çıkan sonuçları şeklindeki gibidir.
Varlık felsefesi ile ilgili Heraklitos'un diğer bir sözü...
"Hiçbir şey hareketsiz değildir; her şey akar; aynı ırmakta iki kez yıkanılamaz, çünkü ırmak ardarda gelen iki an içinde asla aynı ırmak değildir; bir andan ötekine değişmiştir; başka olmuştur."
------ Varlık bir “idea” dır diyenler.(İDEALİZM)
Platon; Asıl varlık idea’lardır. Herşeyin üzerinde de “iyi ideası” (Tanrı) yer alır.
Aristoteles; Asıl varlık “mutlak form” yani Tanrı’dır. İdea, maddenin formudur, form, maddeye şekil veren ve onu varlıklara dönüştüren güçtür. İdesiz(formsuz) madde ancak bir soyutlamadır.
Farabi; İlk varlık, ide “Tanrı” dır. Tanrı diğer tüm varlıkların temelidir. Tanrı saf akıldır, maddeden ve biçimden bağımsızdır.
Hegel; Tüm varlıkların temelinde “idea”, “akıl”, “Mutlak Ruh” (Geist) vardır. Mutlak ruhun görünür hale gelmesiyle nesnel varlıklar oluşur. İdea sürekli değişme ve gelişme halindedir. Doğa ve insan bu değişme ve gelişme sonucu ortaya çıkmıştır.
------ Varlık bir “madde” dir diyenler.(MATERYALİZM)
Var olan herşeyin ya madde ya da maddenin bir işlevi olduğunu kabul eden öğretidir.
Materyalizm ile İdealizm iki zıt varlık anlayışıdır.
------ Varlık hem “idea” hem de “madde” dir diyenler.(Dualizm, İkicilik)
Descartes; Ruh ve Madde iki ayrı uzlaşmaz tözdür. Madde, yer kaplar, düşünemez. Ruh, düşünür ancak yer kaplamaz. Varlık bu iki tözün toplamıdır.
------ Varlık bir “fenomen” dir. Fenomenoloji(Görüngübilim)
Husserl; Varlık Fenomendir.
Fenomen, İnsan bilincinin kavradığı şekliyle varlıktır.
.a- İnsan bilincinden bağımsız, onun dışında bir varlıktan(noumen) söz edilemez.
(noumen= varlık, fenomen= varlığın görüntüsü) Yani varlık duyularımızın ve bilincimizin algıladığı kadardır. Algıladığımızın dışında nasıl bir varlığın olduğunu yani noumen’in ne olduğunu bilemeyiz. Bilebileceğimiz varlığın görüntüleridir. Fenomenlerdir.
.b- Her fenomenin duyularla kavranamayan, soyut nitelikleri “öz”leri vardır.
“öz”= Zaman ve Mekan dışıdır, onu bilinç kavrar ve bilir.
-------------------------
Bu Felsefelerden Hareketle Tanrının Varlığına İlişkin Farklı Yaklaşımlar da şunlardır.
.1- Tanrının Varlığını Kabul Edenler;
. a-Teizm(Tanrıcılık): Tanrının varlığını ve onun evrenin yaratıcısı, koruyucusu ve egemeni olduğunu kabul eden öğretidir.
. b-Deizm(Yaradancılık): Evreni akılla açıklamaya çalışan aydınlanma çağının görüşüdür.
.c- Panteizm(Tümtanrıcılık): Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi Tanrı olarak gören dini ve felsefi bir öğretidir.
.2- Tanrının Varlığını Reddedenler;
Ateizm(Tanrıtanımazlık): Evreni, evrene dayanarak açıklayan, dolayısıyla Tanrının ya da doğaüstü bir gücün varlığını yadsıyan öğretidir.
.3- Tanrının Varlığının ya da Yokluğunun bilinemiyeceğini savunanlar.
Agnostisizm(Bilinemezcilik): Tanrıya ilişkin hiçbir bilgiye sahip olmadığımızı ve olamayacağımızı, dolayısıyla da varolup olmadığından da hiçbir zaman emin olamayacağımızı savunan düşünce.
Ahlak felsefesi
ahlak felsefesi (moral philosophy), insan yaşamının ahlaki boyutu ile ilgilenen bilim ve felsefe disiplinidir. bir başka ifadeyle, ahlak felsefesi, insan yaşamındaki değerler, ilkeler ve yargıları inceleyen felsefe dalıdır.
ahlak felsefesi ile ahlak arasındaki farklılığı açıklamakta yarar vardır. ahlak felsefesi, ahlak konusunu inceleyen bir bilim dalı ya da felsefe disiplinidir. daha önce de belirttiğimiz gibi, ahlak, insanların birbirleriyle ya da devletle olan ilişkilerinde ortaya çıkan ve insanlardan "yapmaları istenen" davranışlar ve eylemlerdir.
ahlak felsefesi kendi içerisinde çeşitli açılardan sınıflandırılabilir. İlk olarak, inceleme konusu bakımından ahlak felsefesi "normatif ahlak" ve "pozitif ahlak" olmak üzere ikiye ayrılır. her iki alan "meta-ahlak" (meta ethics) 'ın konusunu oluşturur. meta-ahlak, felsefi açıdan ahlaki ilkeleri, normları ve değer yargılarını inceler. normatif ahlak, yapılması istenen (beklenen) davranış ve eylemler ile yapılmaması istenen (beklenen) davranış ve eylemleri ifade eder. pozitif ahlak ise "olması gereken" değil, toplumda mevcut ahlaki normlar, kurallar ve değer yargılarıdır.
ahlak kuralları "evrensellik" açısından da "objektif ahlak" ve "subjektif ahlak" olmak üzere ikiye ayrılır. objektif ahlak, bir toplumda herkes tarafından kabul edilebilecek evrensel ahlaki normların olabileceğini savunurken, subjektif ahlak, herkes tarafından kabul edilebilecek evrensel ahlak kurallarının geçerli olamayacağını savunur. "evrensellik" , ahlak felsefesi alanında oldukça tartışmalı konulardan birisidir ve bu konu daha sonra ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.
ahlak felsefesinde yapılan bir diğer sınıflama ise "mutluluk ahlakı" (eudaimonism) ve "ödev ve sorumluluk ahlakı"dır. mutluluk ahlakı, insanın mutluluğunu esas alan ve bu yönde ahlaki değer yargıları oluşturmaya çalışan bir ahlak felsefesidir. Ödev ve sorumluluk ahlakı ise insanların sadece kendi mutluluklarının peşinde koşmalarının ahlaki bir davranış olamayacağını, toplumdaki sorunlara karşı da ilgili ve duyarlı olmaları gerektiğini savunmaktadır. mutluluk ahlakı, bir tür "egoist ahlak"; ödev ve sorumluluk ahlakı ise "alturist ahlak" felsefesidir.
ahlak felsefesi alanında yapılan diğer bir sınıflama ise "dinsel ahlak" ve "laik ahlak" şeklindedir. İleride daha ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere dinsel ahlak, ahlak kurallarının kaynağını tanrı'da ve tanrı'nın kutsal kitaplarında ararken; laik ahlak, ahlak kurallarının kaynağını insanda ve insan aklında arar. laik ahlak, aynı zamanda "rasyonalist ahlak"; dinsel ahlak ise "ilahi ahlak" olarak adlandırılmaktadır.
din ve ahlak konusu birlikte ele alınarak yapılan bir sınıflama daha bulunmaktadır. dinden hareket ederek tanrı'ya ulaşmaya çalışan ahlak felsefesi "teolojik ahlak" olarak adlandırılmaktadır. buna karşın, ahlaktan hareket ederek tanrı'nın varlığını araştıran ahlak felsefesine ise "ahlaki teoloji" denilmektedir.
Önemle belirtelim ki, ahlak, filozoflar tarafından geliştirilmiş ya da keşfedilmiş normlar değildir. esasen ahlak, felsefeden önce varolmuş ve ahlaki değer yargıları kendiliğinden oluşmuştur. ancak felsefe ile birlikte "iyi olan nedir?", ya da "kötü olan nedir?", "hangi eylem ve davranışlarımız doğru (yanlış) ve ahlaki (gayriahlaki) dir?" türünde sorular üzerinde durulmuştur. eski antik Çağ yunan düşüncesi'nden günümüze değin bir çok filozof ahlak konusuna olan felsefi yaklaşımını ortaya koymaya çalışmıştır. böylece ahlak felsefesi adı verilen bir disiplin doğmuştur. ahlak felsefesi ile yakınlık arzeden bir diğer disiplin ise aksiyoloji' dir. aksiyoloji, değer yargılarının özünü ve niteliklerini araştıran ahlak disiplinidir.
ahlak felsefesinin gelişimi incelendiğinde neyin "iyi" ya da "doğru" ve neyin "kötü" ya da "yanlış" olduğunun zaman ve mekan itibariyle sürekli olarak değişime uğradığı görülür. eski antik Çağ ahlakı, ahlaki değer yargılarını mutluluk amacına yönelik olarak belirlemeye çalışmıştır. antik Çağ düşünürlerinin hemen hepsi (sokrates, platon, aristo, epiküros ve diğerleri) "mutlu olmak için insanoğlu ne yapmalı, nasıl yaşamalı?" sorusu ile ilgilenmişlerdir. bu bakımdan bu eski antik Çağ ahlak anlayışı mutluluk ahlakı (eudaimonism) olarak isimlendirilir. (akarsu, 1982; 21;24) Önemle belirtelim ki, hemen hemen tüm antik Çağ ahlak öğretileri eudaimonist karekter arzeder. Örneğin, demokritos (İ.Ö. 460-370)' a göre mutluluk "euthymia" (ruhun iyi durumda olması) ve "ataraksia" (ruh dinginliği) ile olur. haz ve acı, yararlı ve yararsızın temel kriterleridir.
demokritos'un mutluluk ahlakı anlayışı, kirene okulu'nun kurucusu aristippos (İ.Ö. 435-355)' da daha net bir şekilde görülebilir. aristippos'e göre "haz" (hedone) veren şey iyi, acı veren şey kötüdür. kirene okulu'nun bu haz ahlakı anlayışına (hedonizm) adı verilir. bu anlayışı epikuros ve epiktetos' un düşüncelerinde de görmek mümkündür. yakın Çağ'da bu haz ahlakı anlayışına benzer bir ahlak anlayışı da jeremy bentham (1748-1832) ve onu takiben john stuart mill (1806-1873) tarafından savunulmuştur. bentham ahlakında "en üstün iyi" (summum bonum) faydadır.
ortaçağda hiristiyan ve İslam dini de eudaimonist karakterdedir. bazı dinsel ölçüler ve normlar "öteki dünya mutluluğu" için gereklidir. gerek hiristiyan ve İslam dininde, gerekse diğer dinlerde temel dinsel inançlar ve buyruklar, ahlaki değer yargılarının temelini oluşturur. dinsel ahlakın karşısında bir laik ahlak anlayışını ilk savunanların başında ise francis bacon (1561-1626) gelir. bacon'a göre dinsel inançlar ve buyruklar olmadan da ahlaka ulaşılabilir. ahlaki değer yargılarının akıl (logos) yoluyla bulunabileceğini savunan ahlak felsefesi öğretileri de geliştirilmiştir. stoa ahlakı buna bir örnek olarak gösterilebilir. stoacılara göre genel doğru yasalar ancak "akıl" (logos) yolu ile bulunabilir. bu bakımdan stoa ahlakını rasyonalist ahlak felsefesi olarak adlandırmak mümkündür.
mutluluk ahlakının dışında ahlakı başka açıdan ele alan bir diğer öğreti de "ödev ahlakı" dır. Ödev ahlakında "nasıl mutlu olabilirim" sorusu değil "benden istenilen ve beklenilen nedir" sorusu önem taşır. Ödev ahlakını en iyi ortaya koyan düşünür ise immanuel kant'dır. kant'ın ödev ahlakı kategorik imperatif (koşulsuz kesin buyruk) olarak bilinir. kategorik imperatif, kant tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:
"aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir maxime göre hareket et."
bu ilke, neyi yapmamız gerektiğini değil "neyi istememiz" gerektiğinin önem taşıdığını belirtmektedir. burada "yapma" değil "isteme" önemlidir. kant'ın ödev ahlakında dışarıdan gelen bir buyruk ya da emir değil, aksine "ben" den gelen bir "iç isteme" sözkonusudur. (akarsu, 1982; 218-237).
eski antik Çağ yunan düşüncesinden günümüze değin ahlak öğretilerinin bazıları aşağıda yeralmıştır. aksiyoloji alanında yaptığımız bu sınıflama denemesi, eski antik Çağdan yakın Çağa bir çok filozofun ahlak anlayışını ortaya koymaktadır.